Disbiyozis Türleri Nelerdir?Üç tip disbiyozis vardır. Çoğu durumda, üç türüne de sahip olabilirsiniz. Bu nadir görülen bir durum değildir. Disbiyozis türleri şunlardır: <ul><li>Tip 1. Bu tür disbiyozis, bağırsaklarınızdaki yararlı bakterilerin sayısının azalmasıyla ortaya çıkar.</li><li>Tip 2. Midenizde çok fazla zararlı bakteri üremesi olduğunda gelişir.</li><li>Tip 3. Mikrobiyom çeşitliliğinizi kaybettiğinizde görülür. Bu, midenizdeki hem iyi hem de kötü bakterileri kaybettiğiniz anlamına gelir.</li></ul>Araştırmalar, bağırsak mikrobiyomunuz dengede olmadığında mide problemlerinizin olma olasılığının daha yüksek olabileceğini göstermektedir. Aynı zamanda çalışmalar, disbiyozisin İBD ile bağlantılı olduğunu da göstermiştir. Tüm bu nedenlerden dolayı hem bağırsak hastalıklarının hem de kronik hastalıkların tedavisinde bağırsakları iyileştirmek eylem planının başında yer almalıdır.

Disbiyozis Nedir?

Bağırsaklarda, bağırsak mikrobiyomunu oluşturan trilyonlarca mikroorganizma bulunur. Bakteri, mantar ve virüslerden oluşan bu bağırsak florası tüm sağlığımızı doğrudan etkiler. Gastrointestinal sistemde yer alan bakteriler; yararlı bakteriler ve zararlı bakteriler olmak üzere ikiye ayrılırlar. Yararlı bakteriler, yediklerimizi sindirmeye, vitaminleri üretmeye, inflamasyonu dengede tutmaya, toksinleri detoksifiye etmeye, bağırsak hücreleri için enerji üretmeye, kolesterol metabolizmasını düzenlenmeye, ideal PH dengesini korumaya, bağışıklık fonksiyonunu güçlendirmeye ve daha pek çok şeye yardımcı olurlar. Zararlı bakteriler ise toksin ve şişkinliğe neden olurken, gaz oluşumuna yol açan nişasta fermantasyonu da üretirler. Bu bakteriler, bağırsakların farklı bölgelerine doğru ilerleyerek mide ve ince bağırsak gibi başka yerlere geçme eğilimindedirler. Zararlı bakterilerin sayısı arttığında (çok sayıda antibiyotik kullandığınızda, lif içerikli gıdalar tüketmediğinizde ve zararlı bakterilerin besin kaynaklarından biri olan şekeri çok tükettiğinizde) bu denge bozulur. Bağırsakta gelişen bu dengesizliğe ‘disbiyozis’ denir. Disbiyozis varlığında birçok hastalığa karşı savunmasız hale gelinir. Bağırsak mikrobiyomu bakteri çeşitliliğini kaybettiğinde, kronik bir hastalığa yakalanma riski de artar. Ayrıca, yaşın ilerlemesi ile birlikte bağırsak bakterilerinin azalması disbiyozis gelişimine katkıda bulunabilir. Disbiyozis, sağlıklı bağışıklık sistemi aktivitesine birkaç farklı şekilde müdahale eder. Zararlı bakteriler, lipopolisakkaritler (LPS toksinleri) dahil olmak üzere birçok zararlı toksin üretir. Hem kötü bakteriler hem de bu toksik yan ürünleri bağırsakların içindeki koruyucu astarın yapısını bozar. Bağırsak astarının görevi, patojenleri ve toksinleri bağırsakta güvenli bir şekilde kilitli tutarken besinlerin kan dolaşımına girmesine izin vermektir. Ancak kötü bakteriler, LPS toksinleri ve diğer zararlı bileşikler saldırdığında, bağırsak bariyeri zarar görür ve bu bileşikler kan dolaşımına girer. Oradan vücudunuzun herhangi bir yerine ulaşabilir ve sağlığınız için ciddi bir tehdit oluşturabilirler. Bağışıklık sisteminiz bu tehditleri algılar ve bir yanıt vermeye başlar. İnflamasyonu ana savunma araçlarından biri olarak kullanır. Yeni tehditler sürekli olarak bağırsak bariyerinden sızdığı takdirde bağışıklık sisteminiz tepkilerini durduramaz. Bu da, birçok otoimmün ve kronik durumun temel nedeni olan sistemik ve uzun süreli iltihaplanmaya yol açar.

Ayrıca, kortizol gibi stres hormonlarını bastırır. Bu etkiler daha iyi bir ruh hali, daha az fiziksel ağrı, daha düşük kan basıncı, daha güçlü bir bağışıklık sistemi, daha düşük stres seviyeleri ve depresyon oranları ile ilişkilidir. Pozitif psikoloji, gülme eğilimini ve mizah anlayışını, bir kişinin sahip olabileceği 24 temel güçten biri olarak görür. Dahası, diğer insanlarla birlikte gülmek sosyal bağlılığı ve bağları arttırmanın yanı sıra ilişkileri de güçlendirir. Aynı zamanda kişinin güvenlik ve emniyet duygusunu geliştirerek kendisini daha rahat hissetmesini sağlar. Birçok araştırmacı, vücudun sahte (simüle edilmiş) veya gerçek (kendiliğinden) gülmeyi ayırt edemeyeceğini belirtiyor. Bu da kendinizi sadece gülmeye zorlayarak bile fayda sağlayabileceğinize işaret ediyor.

Gülmek Hem Beden Hem De Ruh Sağlığınızı Koruyor

Gülmek, endorfin, dopamin ve serotonin gibi hormonların aktivitesini değiştirir. Güldüğünüzde oksijen açısından zengin hava alımınız artar, kalbiniz, akciğerleriniz ve kaslarınız uyarılır ve bu da beyniniz tarafından salınan endorfinleri arttırır. Doğal bir ağrı kesici olan bu hormon, hem daha az fiziksel ağrı yaşamanıza hem de kendinizi daha iyi hissetmenize ve yaşamdan daha fazla keyif almanızı sağlar. Florida&#x27;daki Lynn Üniversitesi&#x27;nden Dr. Matt Bellace&#x27;e göre kahkaha, beyin için bir ödül görevi gören nörotransmitter dopamini serbest bırakır, öfori duygusu yaratır ve davranışı sürdürme motivasyonunuzda çok önemli bir rol oynar. Gülmenin antidepresanlara benzer bir etkisi de vardır. Gülmek, en yaygın antidepresan türleri olan SSRI&#x27;lardan etkilenen ve aynı beyin kimyasalı olan nörotransmitter serotoninin salınımını aktive eder.

Sızdıran Bağırsak Sendromuna Neden Olan Etkenler Nelerdir?<ul><li>Sık antibiyotik kullanımı</li><li>Akut duygusal veya fiziksel travma yaşamak</li><li>Kronik stres</li><li>Kronik disbiyozis</li><li>Non-steroidal antiinflamatuar ilaçlar, ibuprofen veya bu şekilde etki eden ilaçların kullanımı</li><li>Toksinler</li><li>Karaciğer toksisitesi ve fazla yağ tüketimi</li><li>Alkol bağımlılığı</li></ul>Sızdıran bağırsak gelişimi için risk faktörleri arasında yapısal/anatomik sorunlar, motilite bozuklukları, immün yetmezlik, azalmış sindirim salgıları ve yaşlılık da yer alır.Hangi Tedavi Yöntemleri Uygulanmalıdır? Bu sindirim sistemi hastalığını tedavi etmenin en etkili yolu (çıkar, yerine koy, onar ve dengele) bağırsak iyileştirme protokolünü uygulamaktır. Burada bağırsaklara zarar veren gıdaları ve faktörleri ortadan kaldırıp, bunları terapötik gıdalarla değiştirmek önem taşır. Ek olarak, bütirik asit gibi özel takviyelerle bağırsağı onarmak ve probiyotiklerle mikrobiyomu yeniden dengelemek gerekir. Tedavi başarısını artıran diğer faktörler de stres düzeyini azaltmak, uyku kalitesini artırmak, sigara ve alkol tüketimini sınırlandırmaktır.

Sızdıran Bağırsak Sendromu Nedir?

Sızdıran bağırsak sendromu; çeşitli sebepler ile ortaya çıkan bir sindirim sorunudur. Bu sorun, kan dolaşımına neyin girip girmeyeceğini belirleyen hücre tabakası arasındaki sıkı bağlar (tight junctions) zarar gördüğünde ortaya çıkar. Bu bağlar bağırsaklar ve kan dolaşımı arasındaki geçittir. Normal şartlarda, bağırsakta bulunan sıkı bağlar sadece sindirilmiş besinlerin, mineral ve vitaminlerin geçişine izin verir, ancak bu bağların açılmasıyla birlikte toksinler, bakteriler, sindirilmemiş yiyecek parçacıkları gibi istenmeyen maddeler de kan dolaşımına geçer. Bu yapıda oluşan gevşemeler ‘sızdıran bağırsak sendromu’ olarak adlandırılır. Kan dolaşımına geçen çeşitli mikroorganizmaları ve partikülleri tanımayan bağışıklık sisteminin bu maddelere saldırması otoimmün bir reaksiyonu başlatabilir. Yapılan son araştırmalar, belirtisi olsun veya olmasın otoimmün hastalığı olan neredeyse herkesin sızdıran bağırsak sendromuna sahip olduğunu göstermektedir. Sızdıran bağırsak sendromu çeşitli semptomlara neden olabilir. Besin alerjileri, bağışıklık sistemi hastalıkları, cilt problemleri, nörolojik sorunlar, vitamin eksiklikleri, tedavi edilemeyen depresyon, kronik baş ağrısı, fibromiyalji, kabızlık, ishal, irritabl bağırsak sendromu, kronik yorgunluk gibi pek çok belirti ile kendisini gösterebilir. Bazı kişilerde sızdıran bağırsak mevcudiyetine rağmen sindirim ile ilgili herhangi bir belirti görülmez. Bunun yerine yemek yedikten sonra ellerde ve ayaklarda şişlik, sabahları kaslarda gerginlik ve katılık, belirli yiyecekler tüketildiğinde yaşanan beyin sisi ve dikkat dağınıklığı görülür.

C Vitamini

Bağışıklık sisteminizi güçlendirin

Damar yolundan yüksek dozda uygulanan vitamin c tümör dokusunda birikerek oksidan özellik gösterir ve tümör hücrelerinin ölümüne neden olur. Bu etkinin oluşabilmesi için kanda vitamin c seviyesinde belirli bir düzeye çıkması gerekmektedir.Yüksek doz vitamin c uygulaması kemoterapi ve radyoterapi gibi tedavilerin yan etkilerini azaltır ve etkinliği arttırır. Yara iyileşmesi ve kolajen yapımına yardımcı olur. Bağışıklık sistemini güçlendirir ve kronik yorgunluğun giderilmesine yardımcı olur. 3-7 Gün aralıklarla, 4-6 Seans önerilir.

A.L.A. (Alpha Lipoic Acid)

Antioksidan gücü

Güçlü bir antioksidandır. C vitamini, E vitamini ve glutatyon gibi diğer antioksidanları geri dönüştürebilir. Antiinflamatuar özelliklere sahiptir ve TNF ile uyarılan hücrelerde in vitro NF-KB aktivitesini doza bağımlı bir şekilde azalttığı gözlemlenmiştir. Hızlı etki başlangıcına sahiptir ve nöropatik ağrıya ek olarak parestezi,uyuşukluk,duyu kusurları ve kas gücünü iyileştirir. 5-7 Günlük aralıklar ile 4-6 seans önerilir.

Glutatyon

Hücrelerinizi canlandırın

Glutatyon, serbest radikallerin verdiği zararın azaltılması, detoksifikasyon, hücresel redoks, c vitamini ve e vitamini rejenerasyonu ve koenzim olarak görev yapması gibi birçok  biyolojik süreçte yer alır. Kan ve beyin bütünlüğünü korumaya yardımcı olur. Bağışıklık sisteminin desteklenmesini sağlar. Ağır metallerin vucuttan atılmasına yardımcı olur. Diabet, cilt hastalıkları, nörolojik rahatsızlıklar gibi birçok hastalığın tedavisine yardımcı olur. 3-7 gün aralıklarla 5-10 seans önerilir.

Kurkumin

Süper etkili anti-inflamatuar desteği

Kurkumin çok güçlü bir anti-enflamatuar, antioksidan, anti-diyabetik ve anti-kanser olarak bilinir. Oksidatif stresi azaltır, kan basıncını düzenler ve bağışıklığı güçlendirir. Kronik enflamatuvar hastalıkların tedavi sürecini kolaylaştırır. Metabolik sendromlara karşı koruma sağlar. Kurkuminin nöroprotektif özellikleri olduğuna dair bazı bulgular vardır. Alzheimer gibi nörodejeneratif hastalıkların gelişimini engellemeye veya geciktirmeye yardımcı olabileceği düşünülmektedir. Bazı araştırmalar, kurkuminin kanser hücrelerinin büyümesini engelleyebileceğini ve kanserle mücadelede etkili olabileceğini öne sürmektedir. İlk gün 1 ila 10 mg/Kg IV test dozu. Haftada iki ila üç kez tolere edilirse sonraki dozlar 40 mg/Kg'a çıkabilir.

Ozon Terapi

Refahınızı yükseltin

Ozon, vücutta serbest radikallerle savaşarak antioksidan etkiler gösterir. Bu, hücre hasarını azaltmaya ve yaşlanma sürecini yavaşlatmaya yardımcı olur. Ozonun immunomodülatör etkileri bağışıklık sistemini uyararak enfeksiyonlara ve hastalıklara karşı koruma sağlar. IV ozon terapisi, kan dolaşımına doğrudan oksijen sağlar ve dokuların oksijeni daha etkili bir şekilde kullanmasına yardımcı olur.Anti-enflamatuar özellikleri, iltihaplanma ile ilişkili durumları hafifletebilir.Yara iyileşmesini hızlandırır ve doku onarımını teşvik eder.

Zamanın getirdiği yaşlanma etkilerini geciktirmek ve bu etkileri minimuma indirmek her bireyin arzusudur, bu nedenle antiaging uygulamalarına olan talep gün geçtikçe artmaktadır. Bu amaçla geliştirilen antiaging uygulamaları, bireylerin fiziksel ve zihinsel kapasitesini korumalarına yardımcı olur. Rejeneratif tıbbın bir parçası olarak, bu uygulamaların temelinde hücrelerin yeniden aktivasyonu, hücre yenilenmesi ve doku onarımı yer alır. Yenilikçi antiaging tedavileri, bireylerin vücutlarındaki yaşlanma süreçlerini yavaşlatmayı hedefler. Özellikle kök hücre teknolojisi, hücrelerin ömrünü uzatarak ve hasar görmüş dokuları onararak yaşlanma belirtilerini azaltma potansiyeline sahiptir. Bu tedaviler ile birlikte cilt sıkılığı, elastikiyet ve genel sağlık gibi faktörlerde gözle görülür iyileşmeler sağlanabilir. 

Tedavinin hedefi, bireylerin içsel ve dışsal yaşlanma etkilerine karşı en iyi korunmayı elde etmelerini sağlamaktır. Bu yaklaşım, bireyin genel sağlığını ve yaşam kalitesini artırmayı hedeflerken, aynı zamanda genç ve canlı bir görünüm elde etmelerine de yardımcı olur. Özellikle modern yaşamın getirdiği stres, kirlilik ve diğer çevresel faktörlerin olumsuz etkilerine karşı, rejeneratif tıp ve antiaging uygulamaları bireyler için vazgeçilmez bir koruyucu kalkan oluşturmaktadır.

Antiaging Uygulamalar

Nörodejeneratif hastalıklar, beyin ve sinir sistemi hücrelerinin zamanla fonksiyonunu kaybederek zarar görmesi ile karakterize edilen hastalıklardır. Alzheimer, Parkinson ve Huntington hastalıkları bu kategoride yer alır. Bu hastalıkların tedavisinde rejeneratif tıp, önemli bir rol oynar. Rejeneratif tıp, hasar görmüş dokuları ve organları onarmak, yenilemek veya değiştirmek için hücre tabanlı terapiler ve doku mühendisliği tekniklerini kullanır. Örneğin, kök hücre terapileri, nörodejeneratif hastalıkların tedavisinde umut verici bir yaklaşım olarak görülmektedir. Bu yaklaşımlar, hasar görmüş sinir hücrelerini yenileyerek veya yeni hücrelerin büyümesini teşvik ederek hastalığın ilerlemesini yavaşlatabilir veya durdurabilir.

Nörodejeneratif hastalıklar

Kronik hastalıkların tedavisi, tıbbi araştırmaların en önemli odak noktalarından biridir, çünkü bu hastalıklar dünya genelinde milyonlarca insanı etkilemektedir. Geleneksel tedavi yöntemleri genellikle belirtileri hafifletmeye ve hastaların yaşam kalitesini artırmaya odaklanırken, rejeneratif tıp hastalığın kökenine yönelik potansiyel çözümler sunmaktadır. 

Kök hücre terapileri, moleküler biyoloji ve doku mühendisliği gibi rejeneratif tıp yaklaşımları, hasarlı hücreleri ve dokuları sadece onarmakla kalmaz, aynı zamanda hastalığın neden olduğu biyolojik bozuklukları hedef alarak hasarlı hücrelerin ve dokuların onarılması, fonksiyonlarını yeniden kazandırılması ve hastalığın ilerlemesini yavaşlatma amacı güder.

Kronik Hastalıkların Tedavisi

Ortopedik sorunlar, iskelet ve kas sistemini etkileyen rahatsızlıkları içerir ve bireylerin günlük aktivitelerini sürdürme yeteneğini ciddi şekilde etkileyebilir. Bu rahatsızlıklar, iskelet ve kas sisteminin bir veya birden fazla bölgesini etkileyebilir ve genellikle ağrı, şişlik, hareket kısıtlılığı ve fonksiyon kaybı gibi belirtilerle kendini gösterir. 

Rejeneratif tıp, kök hücre tedavisi ve platelet zengin plazma (PRP) tedavisi gibi yenilikçi yaklaşımları içererek eklem, kıkırdak ve tendon gibi kas-iskelet sistemi bileşenlerinin onarımında ve yeniden yapılanmasında önemli bir rol oynar. Bu uygulamalar, ortopedik rahatsızlıkların tedavisinde bu yöntemleri kullanarak hastalarına daha hızlı, etkili ve kalıcı bir iyileşme süreci sunmayı hedefler.

Ortopedik Uygulamalar

Rejeneratif Tıp

Vücudunuzun doğal iyileştirme gücünü keşfedin

Rejeneratif tıp, vücudun doğal iyileşme yeteneğini en üst düzeye çıkarmak için geliştirilen bilimsel ve terapötik yaklaşımlardan oluşan ve hasar görmüş dokuların, organların onarılmasına ve yeniden oluşturulmasına odaklanan bir tıp dalıdır. Kök hücre araştırmaları, doku mühendisliği ve moleküler biyoloji, rejeneratif tıbbın temel bileşenlerindendir. Kök hücreler, vücudun çeşitli bölgelerinde bulunabilir ve farklılaşma kapasitesine sahip olup, hasarlı dokuların onarımında kilit bir rol oynar. Rejeneratif tıbbın sunduğu tedavi modaliteleri ile kronik hastalıkların tedavisinde, yaşlanma sürecinin yavaşlatılmasında ve nörodejeneratif hastalıkların tedavisinde önemli ilerlemeler kaydedilmektedir. Bu tedavi yöntemleri, hastaların yaşam kalitesini artırmakla kalmayıp, aynı zamanda daha uzun ve sağlıklı bir yaşam sürmelerine olanak tanır.

Modern yaşamın getirdiği stres, hava kirliliği ve yanlış beslenme alışkanlıkları, vücudumuzda toksin birikimine yol açabilir. Bu toksinler, zamanla enerji seviyemizi düşürebilir, bağışıklık sistemimizi zayıflatabilir ve kronik hastalıkların ortaya çıkma riskini artırabilir.  Bütüncül detox programları, vücudu bu toksinlerden arındırmayı hedefler, böylece enerji seviyelerini artırır, sindirimi iyileştirir ve genel sağlık durumunu optimize eder. Detox, sadece vücudu temizlemekle kalmaz, aynı zamanda zihinsel odaklanmayı ve ruhsal dengeyi de yeniden kazandırır. Bütüncül bir yaklaşımla, detox programları, bireyin yaşam kalitesini artırmayı ve onlara daha canlı, enerjik ve dengeli bir yaşam sunmayı amaçlar.

Bütüncül Detox Programları

Yaşlanma kaçınılmazdır, ancak yaşlanma sürecini yönetmek mümkündür. Sağlıklı yaşlanma programı, bireyin fiziksel ve zihinsel kapasitesini koruyarak yaşlanma belirtilerini minimuma indirgemeyi amaçlar. Bu program, özel beslenme rehberliği, fiziksel aktivite tavsiyeleri, stres yönetimi teknikleri ve uyku alışkanlıklarının iyileştirilmesi konusundaki yönergeleri içerir. Ayrıca, antioksidanların, vitaminlerin ve minerallerin yeterli alımının önemini vurgular. Bu yaklaşım, bireyin yaşam enerjisini yüksek tutmayı, hafıza fonksiyonlarını korumayı ve kronik hastalıkların riskini azaltmayı hedefler. Sonuç olarak, sağlıklı yaşlanma programı, yaşamın ilerleyen dönemlerinde bile bireyin aktif, enerjik ve bağımsız kalmasını teşvik eder.

Sağlıklı Yaşlanma Programı

Sağlıklı bir kiloda kalmak, genel sağlık için kritik öneme sahiptir. Kilo yönetimi programı, bireyin yaşam tarzına, genetik yapısına ve metabolik ihtiyaçlarına uygun bir yaklaşım sunar. Bu holistik yaklaşım, beslenme planlamasından fiziksel aktivite rehberliğine, yaşam tarzı tavsiyelerine kadar geniş bir yelpazede hizmet verir. Ayrıca, stres yönetimi ve uyku optimizasyonu gibi yaşam kalitesini doğrudan etkileyen faktörlere odaklanarak, bireylerin sadece kilolarını değil, genel yaşam kalitesini de iyileştirmelerini hedefler. Program, bireylere anlık sonuçlardan ziyade, sürdürülebilir ve dengeli bir yaşam biçimi kazandırarak her bireyin kendinin en iyi versiyonunu yaşamasına yardımcı olacak bilimsel ve kapsamlı bir yaklaşım sunar.

Kilo Yönetimi Programı

Bağışıklık sistemi, vücudun dışsal tehditlere karşı ana koruma mekanizmasıdır. İmmun Sistem İyileştirme Programları, bu kritik sistemin optimal düzeyde çalışmasını desteklemek için kapsamlı bir yaklaşım sunar. Beslenme, uyku düzeni, stresin azaltılması ve doğal destekleyici takviyeler, bu programın temel bileşenleridir. Doğru beslenmeyle, bağışıklık hücrelerinin işlevini maksimize ederken, uygun uyku düzeni, vücudun kendini onarma ve yeniden enerji toplama yeteneğini artırır. Stres yönetimi, bağışıklık tepkilerini dengeleyerek kronik inflamasyonu önler. Doğal takviyelerle ise vücudun, dışsal tehditlere karşı daha dirençli hale gelmesi teşvik edilir. Bu bütünsel yaklaşım, bireyleri sadece kısa vadeli değil, uzun vadeli sağlık hedeflerine ulaştırmayı amaçlar.

Bağışıklık Sistemi İyileştirme Programları

Bireyin genel sağlık durumunun kapsamlı bir değerlendirmesini sunan Fonksiyonel Check-Up, potansiyel sağlık risklerini erken aşamada tespit ederek önlem almayı sağlar. Detaylı kan testleri, görüntüleme teknikleri, fizyolojik değerlendirmelerle, bireyin sağlık durumu hakkında kapsamlı bir bilgi sunar. Bu değerlendirme sayesinde, olası kronik hastalıkların başlangıç aşamaları, beslenme eksiklikleri veya diğer potansiyel sağlık sorunları hakkında erken bilgi edinilir. Aynı zamanda bireyin yaşam tarzı, beslenme alışkanlıkları ve genel yaşam kalitesi hakkında değerli geri bildirimler alınır. Fonksiyonel Check-Up ile bireyler, sağlık yollarını daha bilinçli bir şekilde şekillendirebilir, böylece uzun ve sağlıklı bir yaşamın kapılarını aralarlar.

Fonksiyonel Check-Up

Sağlıklı Yaşam Uygulamaları

Programlarımız ile formda ve dengeli bir yaşam tarzını keşfedin

Sağlığımız, yaşam kalitemizi doğrudan etkileyen en değerli varlığımızdır. Ancak günümüzün hızla değişen yaşam tarzı, çevresel faktörler, stres ve yanlış beslenme alışkanlıkları, bu değerli varlığı koruma görevini zorlaştırmaktadır. Sağlıklı yaşam uygulamaları, bireyin bedensel, zihinsel ve ruhsal olarak en iyi durumda olmasını destekleyen bir dizi yöntem ve yaklaşımı içerir. Sağlıklı yaşam uygulamalarının temelinde, bireyin kendi sağlığının sorumluluğunu alması, bilinçli seçimler yapması ve yaşam tarzını sürdürülebilir bir şekilde sağlıklı yönde dönüştürmesi yatar. Sağlıklı yaşam, sadece hastalıklardan uzak durmak değil, aynı zamanda enerjik, canlı ve dengede hissetmek; fiziksel, zihinsel ve sosyal olarak tam bir iyilik hali içinde olmaktır.

Programlarımız ile formda ve dengeli bir yaşam tarzını keşfedin

Tüp Bebek tedavisinde, anneden alınan bir yumurta ve babadan alınan bir sperm laboratuvar ortamında birleştirilir. Daha sonra geliştirilen embriyo anne rahmine yerleştirilir. Doğal yollarla gebe kalamayan çiftler çocuk sahibi olmak için bu yöntemi kullanabilirler.

Tüp Bebek Nedir?

Hamile kalmadan korunmasız düzenli cinsel ilişki denedikten bir yıl sonra, 35 yaşın altındaki bir kadın doktoruna başvurmalıdır. 35 yaş üstü veya daha önce doğurganlıkla ilgili sorunları olan kadınlar altı aylık denemeden sonra doktora gitmelidir. Bu süre zarfında gebe kalınmazsa, derhal tedaviye başlamaları gerekir.

Gebe Kalamayan Kişiler Ne Zaman Tüp Bebek Tedavisine Başvurmalıdır?

Tüp Bebek infertilite tedavisinde yaygın ve etkili bir yöntemdir. Bu sorun, fallop tüplerinin tıkanması, kadınların yumurtlama ile ilgili sorunları ve erkek kısırlığı gibi durumları içerir. Buna ek olarak, başarı oranını artırmak için farklı teknikler ve yöntemler uygulanmaktadır.

Tüp Bebek Tedavisinde Kullanılan Teknikler Nelerdir?

2024'te Tüp Bebek fiyatları hastanın durumuna, seçilen tedavi planına ve tıp uzmanları tarafından kullanılan prosedüre göre farklılık gösterecektir. Vakanız için ne kadar harcayabileceğinizi bilmek için lütfen kişisel olarak PCP'nize danışın. Daha fazla bilgi için sayfamızda yer alan formu doldurunuz.

Tüp Bebek Tedavisinin Maliyeti Ne Kadar?

Tüp Bebek Tedavisi (IVF)

Ebeveynliğe giden yolunuzu keşfedin

Tüp bebek tedavisi, doğal yollarla bebek sahibi olamayan çiftlere birkaç yıldır başarıyla uygulanmaktadır. In-vitro fertilizasyon, tercih edilen yardımcı üreme yöntemlerinden biridir. Sebebi belirlenemeyen kısırlık, kadın ve erkeklerde ileri yaş, enfeksiyonlar ve tüplerde tıkanıklıklar, erkeklerde düşük sperm sayısı ve kalitesi, obezite gibi metabolik bozukluklar, çiftlerin gebelik yaşamamasına neden olabilecek birkaç sebepten sadece birkaçıdır. Tüp bebek tedavisi ile kadın ve erkek üreme hücreleri laboratuvar koşullarında bir araya getirilir ve döllenmiş yumurta rahime yerleştirilir. İşlem başlamadan önce, kadın yumurtaları ve erkek spermleri belirli koşullar altında toplanır. Döllenme başarılı olduğunda embriyo oluşmaya başlar ve zigot bölünmeye başlar. Bu embriyo daha sonra rahime transfer edilir ve eğer iç duvarına başarılı bir şekilde yerleşirse, bu gebeliğin başlangıcını işaret eder. Sonrasında, doğal yollarla oluşmuş gebeliklerden hiçbir farkı olmaz. Herhangi bir normal gebelik gibi devam eder. Doğal yöntemlerle bebek sahibi olamayan birçok çift, IVF tedavisinde çözüm bulur, çünkü her zaman iyi sonuçlar verir.

Ebeveynliğe giden yolunuzu keşfedin

Multipass Ozone Therapy, yüksek dozda ozonu kan dolaşımına vererek çeşitli enfeksiyonlar, otoimmün hastalıklar ve nörolojik durumlarla mücadele etmeyi amaçlayan bir tedavidir. İntegratif onkoloji, hastalar için bütüncül bir bakım yaklaşımı sunmayı ve tedavi stratejilerini bireyselleştirmeyi amaçlar. Bu çerçevede, Multipass Ozon Terapisi, kanser hastalarının genel iyiliğini ve yaşam kalitesini iyileştirme potansiyeline sahip olur. Bu terapi, konvansiyonel kanser tedavilerinin yan etkilerini hafifletme, enerji seviyelerini artırma ve bağışıklık sistemini güçlendirme gibi faydalar sağlar. Ayrıca, Multipass Ozon Terapisi'nin antioksidan ve anti inflamatuar özellikleri, kanser tedavisinin sebep olduğu oksidatif stres ve inflamasyonu azaltmada yardımcı olur. Bu nedenle, Multipass Ozon Terapisi, kanser hastalarının tedavi sürecinde ve sonrasında daha iyi bir dayanıklılık ve toparlanma sağlamalarına yardımcı olur, ve integratif onkoloji pratiği içinde değerli bir tamamlayıcı tedavi seçeneği sunar.

Multipass Ozon Terapisi

Yüksek doz intravenöz (IV) C Vitamini tedavisi, C Vitaminini doğrudan kan dolaşımına yüksek konsantrasyonlarda verilmesi işlemidir. Bu özel uygulama, vitaminin hızla ve doğrudan hücrelere ulaşmasını sağlar, bu da oral alım yoluyla elde edilebilecek konsantrasyonlardan çok daha yüksek seviyelerde C Vitamini'nin vücuda verilmesine olanak tanır. 

İntegratif onkolojinin ana hedeflerinden biri, hastaların genel yaşam kalitesini artırmaktır. Kemoterapi ve radyoterapi, kanser hücrelerini hedef alırken, aynı zamanda vücuda bazı zorlayıcı yan etkiler de getirebilir. Yüksek doz IV C Vitamini terapisinin, bu yan etkileri hafifletebileceği ve böylece hastaların yaşam kalitesini iyileştirebileceği gözlemlenmiştir. Özellikle, C Vitamininin antioksidan özellikleri, kemoterapi ve radyasyonun neden olduğu oksidatif stresin azaltılmasına yardımcı olur. İntegratif onkoloji, hastaların bağışıklık sistemini güçlendirerek kanserle daha etkili bir şekilde savaşmasını amaçlar. Yüksek dozda C Vitamini'nin bağışıklık sistemini destekleyici özellikleri, bu hedefle uyumlu olarak kanser hastalarının tedavi sürecinde daha dayanıklı olmalarına yardımcı olur. 

Kanser tedavisinde hastaların genel iyilik hali ve yaşam kalitesini merkeze alarak birleşen yüksek doz IV C Vitamini terapisi ve integratif onkoloji yaklaşımı hem geleneksel tedavilere olan yanıtı optimize ederken hem de hastaların tedavi sürecini daha iyi tolere etmelerine yardımcı olur.

Yüksek Doz IV C Vitamini Terapisi

Curcumin, zerdeçal bitkisinin ana bileşenidir ve geleneksel tıpta anti-inflamatuar, antioksidan ve antikanser özellikleri nedeniyle kullanılmıştır. Modern bilimde curcumin’in kanserle savaş potansiyeli, özellikle integratif onkoloji alanında büyük bir ilgi görmektedir. 

Curcumin’in oral yolla alındığında biyoyararlanımı düşüktür, yani vücut tarafından az miktarda emilir. Ancak intravenöz (IV) curcumin terapisi ile curcumin, direkt olarak kan dolaşımına girer ve hedef dokulara daha etkili bir şekilde ulaşabilir. IV curcumin terapisi, kanser hücrelerinin büyümesini inhibe etme, inflamasyonu azaltma ve oksidatif stresi düzenleme gibi olası faydaları nedeniyle integratif onkoloji yaklaşımı içerisinde kullanılmaktadır.

IV Curcumin Terapi

Pulsed Magnetic Activation (PMA) terapisi, integratif onkoloji alanında kullanılan yenilikçi ve destekleyici bir tedavi yöntemidir. Bu terapi, kanser hastalarının genel sağlık durumlarını ve yaşam kalitelerini iyileştirmek amacıyla düşük seviyeli manyetik alanlar kullanır. PMA, vücuttaki hücrelerin elektriksel ve kimyasal dengesini optimize ederek çalışır, bu da hücrelerin daha verimli bir şekilde işlev görmesine ve sağlıklı hücrelerin korunmasına yardımcı olabilir. 

Integratif onkolojide PMA'nın kullanımı, özellikle kanser tedavisinin yan etkilerini hafifletmeye yöneliktir. Kanser tedavileri sırasında meydana gelen yorgunluk, ağrı ve diğer rahatsızlıkların hafifletilmesinde destekleyici bir rol oynar. Ayrıca, PMA'nın hastaların bağışıklık sistemini güçlendirme ve genel iyilik halini artırma potansiyeline sahiptir.

PMA Terapi

Photobiomodulation (PBM) Terapisi, belirli dalga boylarında kırmızı veya yakın kızılötesi ışık kullanarak dokular üzerinde uyarıcı ve iyileştirici etkiler oluşturan bir ışık terapisi yöntemidir. Bu terapi, ışığın dokuları derinlemesine penetrasyonu ve hücresel düzeyde biyoenergetik süreçleri modüle etme kapasitesine dayanır. PBM Terapisi'nin ağrı ve inflamasyonu azaltma, yara iyileşmesini teşvik etme gibi potansiyelleri sayesinde, bir dizi klinik durumda faydalı olur. 

Integratif onkoloji bağlamında, PBM Terapisi, kanser tedavisinin yan etkilerini hafifletmek ve hastaların yaşam kalitesini iyileştirmek amacıyla dikkate alınır. Özellikle, hasar görmüş veya inflamasyonlu bölgelerde hücresel aktiviteyi canlandırmak, dokuların oksijenlenmesini ve beslenmesini artırmak, böylece vücudun doğal iyileşme süreçlerini hızlandırmak amacıyla ışığın terapötik özelliklerinden yararlanır. PBM, enerji üretimini artırarak ve hücresel metabolizmayı uyararak dokuların rejenerasyonunu destekler, bu da kanser tedavisi görmekte olan bireyler için önemlidir.

PBM Terapi

Akupunktur, binlerce yıldır uygulanan geleneksel bir Çin tıp yöntemidir. Vücudun belirli noktalarına ince iğnelerin yerleştirilmesiyle enerji dengesinin düzenlenmeye çalışıldığı bu yöntem, ağrı yönetiminden stres azaltmaya, uyku sorunlarından mide-bağırsak sorunlarına kadar birçok rahatsızlıkta kullanılmıştır. 

Akupunktur, integratif onkolojinin bir parçası olarak kanser hastalarının tedavi süreçlerinde kullanılabilecek tamamlayıcı bir yaklaşımdır. Kanser tedavileri sırasında veya sonrasında yaşanan ağrı, yorgunluk, bulantı, kusma gibi yan etkilerin hafifletilmesinde akupunktura başvurulabilir. Özellikle kemoterapi ve radyoterapinin neden olduğu yan etkilerin yönetilmesinde akupunktur, hastaların genel iyilik halini desteklemek amacıyla kullanılan tamamlayıcı bir tedavi yöntemi olarak değerlendirilmektedir.

Akupunktur

Biyorezonans terapisi, vücudun elektromanyetik dalgalarını kullanarak hastalıkların teşhis ve tedavisinde yardımcı olmayı amaçlayan bir yöntemdir. Vücudun kendi frekanslarıyla uyumlu veya uyumsuz frekansta dalgaların tespit edilmesi ve buna göre tedavi yaklaşımlarının belirlenmesi prensibine dayanır. 

Biyorezonans uygulamaları, bazı integratif onkoloji pratiği içerisinde, hastaların tedavi sürecini desteklemek, yan etkileri azaltmak veya genel iyilik halini artırmak amacıyla kullanılır. Özellikle kemoterapi gibi tedavilerin sebep olduğu yan etkilerin azaltılmasında veya enerji seviyelerinin artırılmasında biyorezonans uygulamalarına başvurulabilmektedir.

Biyorezonans Uygulamaları

Hipnoz regresyon, bireyin hipnotize edilerek geçmiş deneyimlerine veya bazen önceki yaşamlarına geri döndürüldüğü bir tekniktir. Genellikle travmatik olayları anlamak ve işlemek, duygusal yaraları iyileştirmek veya belirli davranışları değiştirmek amacıyla kullanılır. 

Kanser tedavisi gören bazı hastalar, tedavinin yol açtığı stres, korku ve anksiyeteyi yönetmek için hipnoz regresyonunu kullanabilir. Ayrıca, kanser teşhisi aldıktan sonra ortaya çıkan duygusal travmaları işlemek ve bu duygusal yükten kurtulmak için de hipnoz regresyonuna başvurulabilir. Bu tür bir yaklaşım, hastaların tedavi sürecinde daha dirençli ve olumlu bir zihinsel duruma sahip olmalarına yardımcı olabilir.

Hipnoz Regresyon

İntegratif Onkoloji

Tedavi edilemeyecek hastalık yoktur

İntegratif onkoloji, geleneksel kanser tedavileri ile tamamlayıcı ve bütünsel yaklaşımları bir araya getirerek bireyin genel sağlığına odaklanan bir yaklaşımdır. Konvansiyonel onkolojik tedavileri, tamamlayıcı ve alternatif tıp uygulamaları ile birleştirerek, hastaların fiziksel, duygusal ve sosyal ihtiyaçlarını karşılamayı hedefler. Bu multidisipliner yaklaşım, hastalara kişiselleştirilmiş bir bakım planı sunar ve bireylerin kanser tedavisinin zorluklarını ve yan etkilerini yönetmelerine yardımcı olur. İntegratif Onkoloji'nin temel prensipleri arasında, hastaların kendilerini iyileştirme kapasitelerini güçlendirmek, tedavi sürecinde ağrı ve diğer semptomları hafifletmek, ve yaşam kalitesini iyileştirmek yer alır.

Akupunktur, geleneksel Çin tıbbının bir parçası olan ve enerji dengesini düzenlemek için vücuda ince iğnelerin yerleştirildiği bir tedavi yöntemidir. Modern bilim, akupunkturun ağrıyı hafifletme, inflamasyonu azaltma ve bazı kronik durumları yönetme konusundaki olumlu etkilerini onaylamıştır. 

Naturopatik tıp içerisinde akupunktur, bireyin genel iyiliğini artırmak ve enerji dengesini optimize etmek için değerli bir araç olarak görülmektedir. Hem naturopati hem de akupunktur, bütüncül bir yaklaşım benimser ve bireyin fiziksel, zihinsel, duygusal ve enerjetik durumunu ele alır. Bu iki disiplinin birleştirilmesi, hastalar için kapsamlı ve bütünsel bir tedavi planı oluşturur.

Hacamat, özel bir aletle cilt üzerinde vakum oluşturarak kandaki toksinlerin ve istenmeyen maddelerin dışarıya çıkarılması yöntemidir. Hacamatın ana amacı, cildin altındaki kanın hareketini teşvik ederek toksinlerin ve atık maddelerin uzaklaştırılmasına yardımcı olmaktır. 

Naturopatik tıp perspektifinden bakıldığında, hacamatın detoksifikasyon süreçlerini desteklemesi, bu iki tedavi yönteminin bir arada uygulanmasını mantıklı kılar. Özellikle, bazı hastaların enerji dengesizlikleri, toksin birikimi veya kan dolaşımı problemleri nedeniyle rahatsızlıklar yaşaması durumunda, hacamat bu sorunları hafifletebilir.

Hacamat

Sülük tedavisi, tarihi binlerce yıl öncesine dayanan ve çeşitli hastalıkların tedavisinde kullanılan bir yöntemdir. Sülükler, anti-inflamatuar ve antikoagülan özelliklere sahip salgıları sayesinde kan dolaşımını teşvik eder, kanın daha serbest akışını sağlar ve tıkalı damarları açabilir. 

Naturopatik tıp, vücudun kendi kendini iyileştirme kapasitesini destekleyen ve doğal yöntemleri benimseyen bir yaklaşım olduğu için, sülük tedavisi naturopatik tıbbın bir parçası olarak değerlendirilebilir. Özellikle, doğal detoksifikasyon, kanın temizlenmesi ve dolaşımın artırılması gibi konularda sülük tedavisi, naturopatik yaklaşımın bütünsel prensipleriyle uyumludur.

Sülük Tedavisi

Apiterapi, arı ürünlerinin (arı zehiri, polen, propolis, arı sütü ve bal) terapötik amaçlarla kullanıldığı bir tedavi yöntemidir. Arı ürünlerinin anti-inflamatuar, antimikrobiyal, antiviral ve immün sistem modülasyonu gibi faydalı özelliklere sahip olduğu bilinmektedir. Bu özellikler, birçok rahatsızlık ve hastalığın tedavisinde kullanılmalarını sağlar. 

Apiterapi, doğal ve tamamlayıcı bir tedavi yöntemi olması yönüyle, naturopatik tıbbın prensipleriyle uyumludur. Naturopatik doktorlar, bireyin genel sağlığını ve iyiliğini desteklemek amacıyla, çeşitli arı ürünlerini diyet, yaşam tarzı değişiklikleri ve diğer doğal tedavi yöntemleriyle birlikte önerebilirler.

Apiterapi 

Hipnoz regresyonu, bireyin hipnotize edilerek geçmiş deneyimlerine geri götürüldüğü bir terapidir. Bu, genellikle travmatik anıları anlamak, duygusal yaraları iyileştirmek veya belirli davranışları değiştirmek amacıyla kullanılır. 

Naturopatik tıbbın bütünsel yaklaşımında, zihinsel ve duygusal sağlık da fiziksel sağlık kadar önemlidir. Bu nedenle, hipnoz regresyonu gibi zihinsel ve duygusal iyileşmeyi destekleyen yöntemler, naturopatik tedavi planlarının bir parçasıdır. Özellikle, bir bireyin geçmiş travmatik deneyimlerinin mevcut sağlık sorunlarına katkıda bulunabileceği durumlarda, hipnoz regresyonu, bu deneyimleri işlemeye ve bu travmaların üzerinden gelmeye yardımcıdır.

Filoterapik destekler, şifalı bitkilerin ekstraktları, türevleri veya aktif bileşenlerini içerir. Bu bitkisel preparatlar, birçok rahatsızlığın tedavisinde veya semptomların hafifletilmesinde kullanılır. Filoterapik ürünler, anti-inflamatuar, antiviral, antibakteriyel, antifungal ve diğer birçok terapötik özelliğe sahiptir. Doğadan gelen bu şifalı bitkiler, bireyin fiziksel, zihinsel ve duygusal iyiliğini destekleme potansiyeline sahiptir. 

Naturopatik doktorlar, hastanın genel sağlık durumunu değerlendirdikten sonra, spesifik rahatsızlıklarını tedavi etmek veya sağlık durumlarını iyileştirmek için uygun filoterapik destekleri önerirler. Bu destekler, bütünsel bir tedavi planının parçası olarak diyet, yaşam tarzı değişiklikleri ve diğer naturopatik terapilerle birlikte kullanılır.

Filoterapik Destekler

Aromaterapi, bitkisel özlerin ve esansiyel yağların kullanıldığı, fiziksel ve psikolojik rahatsızlıkların tedavisinde ve hafifletilmesinde etkili bir yöntemdir. Esansiyel yağlar, bitkilerin çiçek, yaprak, kök ve diğer kısımlarından elde edilir ve birçok terapötik özelliğe sahip olabilirler. Aromatik yağların bazıları rahatlatıcı, antiseptik, anti-inflamatuar veya enerji verici özelliklere sahiptir. 

Bu nedenle, aromaterapinin sunduğu destekler, naturopatik bir tedavi planının önemli bir parçasıdır. Özellikle stres, anksiyete, uykusuzluk ve diğer duygusal rahatsızlıkların tedavisinde aromaterapi, naturopatik doktorlar tarafından sıkça önerilmektedir. Bu yağların inhalasyonu veya cilde uygulanması, bireyin genel sağlığını ve ruh halini olumlu bir şekilde etkiler.

Aromaterapi

Naturopatik Tıp

Doğanın şifasını tanıyın

Naturopatik tıp, vücudun kendi kendini iyileştirme kapasitesini teşvik ederek hastalıkların önlenmesi ve tedavisi için doğal terapilerin kullanıldığı bir sağlık yaklaşımıdır. Bu tıp dalı sadece semptomları hafifletmeye değil, hastalığın nedenlerini tedavi etmeye odaklanır. Naturopatik doktorlar, bireyin genel sağlığını ve iyiliğini desteklemek için bitkisel ilaçlar, beslenme, hidroterapi, fiziksel tedavi, yaşam tarzı danışmanlığı ve diğer doğal terapileri kullanırlar. Doğanın yolu" anlamına gelen naturopati, modern batı tıbbı ile kadim bilgileri doğayı ve varoluş mekanizmalarını taklit ederek sentezler. Naturopatik tıp, bütünsel bir yaklaşıma dayanır ve hastaları sadece fiziksel varlıklar olarak değil, aynı zamanda duygusal, zihinsel ve ruhsal varlıklar olarak değerlendirir. Hastalıkların nedenlerini derinlemesine incelenerek, bireyin yaşam tarzı, diyeti, çevresi ve psiko-duygusal durumu dahil olmak üzere geniş bir perspektiften yaklaşılır.

Biorezonans terapisi, vücudun elektromanyetik dalga frekanslarını kullanarak hastalıkları teşhis etmeyi ve tedavi etmeyi hedefleyen alternatif bir tıp formudur. Bu non-invaziv teknik, vücuttaki frekans bozukluklarını düzeltmeye yardımcı olarak sağlık sorunlarını gidermeyi amaçlar. Bu terapi, vücudun enerji dengesini düzenleyerek ve toksinlerin atılmasına yardımcı olarak genel sağlığı iyileştirir. Alerjiler, sigara bağımlılığı ve cilt hastalıkları gibi durumlar için pozitif etkiler sağlar.

Biorezonans

BioForce, vücuttaki enerji akışını düzenleyerek hücre sağlığını destekleyen ve iyileşme sürecini teşvik eden bir tedavi şeklidir. Bu teknoloji, mikro akımlar kullanarak hücresel iletişimi ve iyileşmeyi teşvik etmeyi amaçlar. Kronik yorgunluk, kas ağrıları ve stres yönetimi gibi alanlarda kullanıcıya destek olur. BioForce, enerji dengesini geri kazandırmayı ve vücudun kendi kendine iyileşme kapasitesini artırmayı hedefler.

BioForce

PMA (Pulsed Magnetic Activation) Terapi, pulslanmış manyetik alanların terapötik kullanımına dayanır. Bu tedavi yöntemi, hücresel düzeyde iyileşmeyi teşvik etmek için düşük seviyeli manyetik alanlar oluşturarak çalışır. Kemik kırıklarının iyileşmesi, inflamasyonu azaltma ve ağrı kontrolü gibi alanlarda özellikle faydalıdır. PMA Terapi, bireylere ağrısız bir tedavi alternatifi sunarak yaşam kalitesini artırmayı hedefler.

Smart Fizyoterapi, kullanıcıya özgü tedavi için gelişmiş sensör teknolojileri ve veri analizi yöntemleri kullanır. Bu sistemler, hastanın durumuna ve tedaviye olan tepkisine göre uyarlanabilir tedavi programları hazırlar. Giyilebilir cihazlar ve mobil uygulamalar aracılığıyla, hastaların egzersiz tekniklerini ve rehabilitasyon sürecindeki ilerlemelerini gerçek zamanlı olarak izlemesine olanak tanır. Böylece, hastaların kendi evlerinde bile olsa, sürekli bir terapi desteği almaları sağlanır. Smart Fizyoterapi, aynı zamanda fizyoterapistlerin hasta verilerine dayalı daha bilinçli kararlar almasına yardımcı olur, bu da tedavi etkinliğini artırır ve iyileşme süresini kısaltabilir.

Smart Fizyoterapi

Titreşim Uygulamaları

Titreşimsel tıp ile zihinsel ve fiziksel uyumu yakalayın

Titreşim uygulamaları, özel cihazlar aracılığıyla vücuda belirli frekansta titreşim dalgaları uygulayarak terapötik etkiler sağlamayı hedefleyen bir tedavi yöntemidir. Bu dalgalar, kaslarda hızlı kasılma ve gevşeme döngüsü yaratır, bu da kas gücünü ve dayanıklılığını artırırken, aynı zamanda metabolik atıkların daha hızlı atılmasına yardımcı olur. Bu süreç, lenfatik sistem üzerinde de pozitif etkiler yaratarak toksinlerin ve fazla sıvıların vücuttan daha etkin bir şekilde uzaklaştırılmasına katkıda bulunur. Sonuç olarak, dolaşım iyileşir ve inflamasyon (iltihaplanma) azalır, kemik yoğunluğunun korunmasına ve artırılmasına yardımcı olabilecek mekanik uyarılar sağlar, bu da osteoporoz riskini azaltır. Düşük frekanslı titreşimlerin, vücutta rahatlatıcı ve yatıştırıcı bir etki yaparak stres hormonlarını azalttığı ve parasympatik sinir sistemini aktive ettiği de gözlemlenmiştir, bu da genel rahatlama hissine ve daha iyi bir uyku kalitesine yol açar.

Titreşimsel tıp ile zihinsel ve fiziksel uyumu yakalayın

Eliminasyon diyeti, potansiyel alerjen veya hassasiyet yaratan yiyecekleri belirlemek için kullanılan bir yöntemdir. Bu diyet, belli yiyecek gruplarını geçici olarak diyetten çıkarmayı ve ardından bu yiyecekleri sistematik bir şekilde tekrar diyetinize dahil ederek vücudun tepkisini gözlemlemeyi içerir. Bu süreç, gıda intoleranslarını, alerjileri ve belirli sağlık koşullarının semptomlarını anlamada yardımcı olabilir.

Eliminasyon Diyeti

Ketojenik Beslenme, vücudu enerji üretmek için karbonhidrat yerine yağları kullanmaya teşvik eden, yüksek yağ, orta düzey protein ve çok düşük karbonhidrat içeren bir beslenme planıdır. Bu diyet, vücudu ketozis adı verilen bir metabolik duruma sokar. Ketozis, karaciğerin yağları ketonlara dönüştürdüğü ve bu ketonların beyin dahil olmak üzere vücutta enerji olarak kullanıldığı bir süreçtir. 

Ketojenik diyetin sağladığı yararlar arasında, hızlı kilo kaybı, iştah kontrolü, enerji seviyelerinde artış ve insülin duyarlılığının iyileştirilmesi bulunur. Bu diyet, özellikle Tip 2 diyabet hastaları ve metabolik sendromu olan kişiler için faydalı olabilir.

Ketojenik Beslenme

Sporcu beslenmesi, sporcuların performansını maksimize etmeyi ve iyileşme süreçlerini hızlandırmayı hedefler. Bu beslenme planı, yeterli kalori, makro ve mikro besin alımını içerir ve antrenman yoğunluğuna ve sporcunun bireysel ihtiyaçlarına göre özelleştirilir. Sporcu diyetleri genellikle yüksek protein, yeterli karbonhidrat ve sağlıklı yağlar içerir ve hidrasyona özel bir önem verir. Bu besinlerin dengesi ve zamanlaması, fiziksel aktiviteyi desteklemek, kas gelişimi ve onarımını teşvik etmek ve genel sağlık ve dayanıklılığı sağlamak için kritik öneme sahiptir. Doğru beslenme, bir sporcunun rejimindeki anahtar bir bileşendir ve sporlarındaki başarılarına ve uzun ömürlülüklerine önemli ölçüde katkıda bulunur.

Sporcu Beslenmesi

Hamilelik sırasında uygun beslenme, anne ve bebeğin sağlığı için kritik öneme sahiptir. Bu dönemde, yeterli protein, demir, kalsiyum, folik asit ve diğer temel vitamin ve minerallerin alınması gerekmektedir. Dengeli ve çeşitli bir diyet, anne adayının ve bebeğin ihtiyaç duyduğu besinleri sağlar. Hamilelikte aşırı kilo alımından kaçınmak ve düzenli doktor kontrolüyle uygun beslenme planını takip etmek önemlidir.

Hamile Beslenmesi

Gastrik slim, mide kapasitesini azaltarak kilo kaybını hedefleyen bir diyet programıdır. Bu program, genellikle obeziteyle mücadelede kullanılır ve hastaların daha az yemek yemesine yardımcı olmak için mide hacminin küçültülmesini içerir. Gastrik slim, bireyin ihtiyaçlarına göre özelleştirilir ve uzman bir diyetisyen veya doktor gözetiminde gerçekleştirilir. Sağlıklı beslenme alışkanlıkları ve düzenli egzersizle birlikte, bu program etkili bir kilo yönetimi aracıdır.

Gastrik Slim

Bütüncül Beslenme

Sağlığınızı destekleyecek tüm boyutlarıyla beslenme

Bütüncül beslenme, sağlıklı yaşamın temelini oluşturur ve bireyin fiziksel, zihinsel ve duygusal ihtiyaçlarını dikkate alır. Bu yaklaşım, besinlerin sadece vücuda enerji sağlamakla kalmayıp, aynı zamanda genel sağlık ve iyilik hali üzerinde de etkili olduğunu vurgular. Bütüncül beslenme, işlenmiş gıdalardan kaçınmayı, taze meyve ve sebzelerin, tam tahılların, sağlıklı yağların ve yeterli proteini içeren dengeli bir diyeti teşvik eder. Kişisel beslenme ihtiyaçlarına uygun, çeşitlilik ve dengenin ön planda olduğu bir yaklaşımdır.

Geniş kapsamlı
profesyonel tedavi çözümleri

Medikal Uygulamalar

ANLAŞMALI HASTANE / KLİNİK VE OTEL PARTNERLİKLERİMİZ

Hemen bir
ücretsiz danışmanlık
randevusu alın!

Geniş kapsamlıprofesyonel tedavi çözümleri

Medikal Uygulamalar

ANLAŞMALI HASTANE / KLİNİK VE OTEL PARTNERLİKLERİMİZ

Hemen birücretsiz danışmanlıkrandevusu alın!

Geniş kapsamlı
profesyonel tedavi çözümleri

Hemen bir
ücretsiz danışmanlık
randevusu alın!